-
1 aşağı yukarı
1) circa, zirka, etwa, ungefähr\aşağı yukarı seksen yaşında er ist etwa achtzig Jahre alt2) auf und ab\aşağı yukarı yürümek auf und an gehen -
2 aşağı
1. subst untere(r) Teil; unter-; Ware minderwertig; Wert niedrig, gering; nieder- (Pflanzen, Tiere);aşağı almak unterwerfen, umstürzen;aşağı görmek jemanden verachten; unterschätzen;-den aşağı kal(ma)mak (nicht) nachstehen D;aşağı yukarı mehr oder weniger, ungefähr; rauf und runter; hin und her;Ahmet aşağı, Ahmet yukarı Ahmet hin und Ahmet her; immer nur Ahmet;aşağıda unten;aşağıda adları yazılı eserler weiter unten ( oder nachstehend) aufgeführte Werke;aşağıda belirtilen unten genannt;aşağıda imza eden (der oder die) Unterzeichnete;aşağıdaki unten stehend;aşağıdan von unten her;aşağı(ya) nach unten, abwärts2. Ortssubstantiv -in aşağısında unterhalb G;-in aşağısından unter D her(vor);-in aşağısına unter A -
3 aşağı
I s der untere Teil( vücudunun) belden \aşağısı felçli er ist unterhalb der Taille gelähmtII adj1) ( bayağı) ordinär\aşağı kurtarmaz! billiger geht's nicht!3) nieder\aşağı bitkiler niedere Pflanzen\aşağı atlamak herunterspringen, hinunterspringen, nach unten springen\aşağı kaymak abwärtsrutschenbir \aşağı bir yukarı dolanmak/gezinmek/gitmek auf und ab wandern/schlendern/gehendağdan \aşağı vom [o den] Berg hinunterüçüncü kattan \aşağı atlamak vom dritten Stock hinunterspringen -
4 yukarı
yukarı obere(r) Teil; Ober-, obere(r); nach oben; der Obere, Vorgesetzte; fig höhere, obere (Klasse);yukarı kat Obergeschoss n;eller yukarı! Hände hoch!;yukarı çıkmak hinaufgehen;yukarıdan von oben;yukarıdan almak von oben herab behandeln;yukarıdan aşağı von oben nach unten;-den yukarı göstermek älter wirken als -
5 yukarı
I s der obere Teil\yukarıdan aşağıya von oben nach untensekiz yüz metre \yukarıdan aus einer Höhe von achthundert MeternII adj obere(r, s)\yukarı çıkmak hinaufgehen; ( asansörle) hinauffahren, hochfahrenbir aşağı bir \yukarı gezinmek/gitmek auf und ab schlendern/geheneller \yukarı! Hände hoch! -
6 kadar
1. adj wie; so … wie; so viel wie; so groß wie; so umfangreich wie; etwa, ungefähr;aslan kadar güçlü stark wie ein Löwe;senin kadar bir çocuk ein Kind so groß ( oder so alt) wie du;Borneo aşağı yukarı Anadolu kadardır Borneo ist etwa so groß wie Anatolien;bir ay kadar etwa ( oder ungefähr) ein(en) Monat2. postpos -e kadar bis, bis zu D; bis nach D;-diği kadar so viel; so lange, so weit; wie;-ecek kadar so …, dass; so … als dass;Ankara’ya kadar bis nach Ankara;akşama kadar bis zum Abend, bis abends;istediği kadar so viel sie will;insanı öldürecek kadar vahşi so wild, dass er einen Menschen töten könnte3. konj -inceye kadar bis;ben gelinceye kadar bis ich komme;bu kadar soweit (die Nachrichten)4. adv so, derart; so viel, derart viel;ne kadar? wie lange?;ne kadar … -se wie auch immer, so (sehr), wie viele (auch immer);ne kadar … o kadar … je … desto …;o kadar derart;o kadar … ki derart, dass …; → ki;şu kadar so und so viel;yalnız bu kadar da değil das ist noch nicht alles;ne kadar teşekkür etsem az (wie sehr ich auch danke, es ist wenig =) wie sehr bin ich (Ihnen) dankbar;ne kadar çabuk gelirse, o kadar iyi je schneller sie kommt, desto besser;o kadar sevindi ki er freute sich so, dass;bu kadar mı ist das alles?;bunu alacak kadar paramız yok wir haben nicht so viel Geld, als dass wir das kaufen können -
7 hemen
1) sofort, umgehend; ( şimdi) gleich\hemen geliyorum ich komme sofort [o gleich]ondan \hemen sonra unmittelbar [o gleich] danach\hemen köşe başında oturuyor er wohnt gleich um die Eckeevin \hemen önünde direkt vor dem Haus2) ( aşağı yukarı) annähernd -
8 seksen
I s Achtzig fII adj achtzig\seksen yaşında öldü er starb mit achtzig Jahren\seksenin altında/üstünde unter/über achtzigaşağı yukarı \seksen yaşında er ist etwa achtzig Jahre altsaatte \seksen kilometre hızla araba sürmek mit achtzig Stundenkilometern fahren -
9 şöyle böyle
nasılsın? — \şöyle böyle wie geht es dir? — mittelprächtig [o leidlich]2) ( aşağı yukarı) ungefähr, zirka -
10 akış
akış Strömung f; Lauf m eines Flusses, a fig der Tage; Fahrt f, Ausfahrt f;akış aşağı stromabwärts;akış yukarı stromaufwärts -
11 beş
beş fünf;beş aşağı, beş yukarı ungefähr;beş kardeş fam Watschen f;beş para etmez keinen Heller wert;-i beş paralık etmek jemanden gehörig blamieren;beş vakit namaz die fünf täglichen Gebete;Beş Yıllık Plan Fünfjahresplan m;beş yüz fünfhundert;beşimiz wir fünf -
12 bir
bir ein; Eins f; Artikel ein, eine; einzig (z.B. Gott); (nicht verschieden) gleich; gemeinsam (z.B. Kasse); nur allein ich, du; ein Mal; adv einmal; mal;bir ağızdan im Chor singen;bir araba eine Fuhre; fig eine Menge;bir araya zusammen;bir araya gelmek zusammenkommen;bir aşağı bir yukarı dolaşmak hin- und herspazieren;bir bakıma bei näherem Hinsehen;bir bir einer nach dem Anderen; eins nach dem Anderen;bir daha noch (ein)mal;bir de und auch; noch dazu; und da …; nun; mal nachsehen usw;bir derece (oder dereceye kadar) bis zu einem (gewissen) Grad;-i bir etmek vereinen; vereinheitlichen;bir gelmek sich ausgleichen;bir gün eines Tages;-e bir hal olmak einen Unfall haben; nicht geheuer zumute sein D; sich seltsam aufführen;bir hoş seltsam, merkwürdig;bir içim su Mädchen bildhübsch;bir iki einige; ein- zweimal;bir iki derken im Handumdrehen;bir iyi(ce) gehörig, ordentlich;1 Nisan şakası Aprilscherz m;1 Mayıs Tag m der Arbeit;bir nice eine ganze Menge;bir numaralı Nummer eins, hervorragend;bir o kadar noch einmal so viel;bir örnek uniform, unisex; einheitlich;bir şeyler, bir şeyler und so weiter, und so weiter;bir türlü ein und derselbe;bir türlü olmuyor es klappt einfach nicht;yapsam bir türlü, yapmasam bir türlü ob ich es tue oder lasse, habe ich Nachteile;bir vakit damals; (der)einst;bir varmış bir yokmuş Märchen es war einmal;bir yastığa baş koymak Mann und Frau sein;bir yerde irgendwo, gewissermassen;bir yere getirmek ansammeln, konzentrieren;bire bin katmak maßlos übertreiben;günün birinde eines schönen Tages;bir tuhaf bakıyor er sieht so seltsam herüber;gitmesiyle gelmesi bir oldu kaum war sie gegangen, als sie wieder kam -
13 üç
üç < üçü> drei; Drei f;üç aşağı beş yukarı mehr oder weniger, ungefähr;üç aylar Islam: die (heiligen) drei Monate (recep, şaban, ramazan);üç beş ein paar;üç heceli dreisilbig;üç otuzluk sehr bejahrt, uralt;üçte bir ein Drittel n -
14 vurmak
vurmak <- ur> (-i -e) schlagen A an, auf, in A; einschlagen (z.B. Nagel in A); den Weg einschlagen zu, nach D, zugehen auf A; klopfen (z.B. Herz; an die Tür); schießen (auf einen Vogel), treffen A, abschießen A, erschießen A; fam multiplizieren (z.B. ikiyi dörde 2 × 4); krank machen A, schlagen auf A; fam einen heben; z.B. Arm sich (D) stoßen an D; Farbe auftragen auf A, anstreichen A; Kälte schaden (dem Obst); Licht dringen in A; im Lotto gewinnen, einen Treffer erzielen; Sonne direkt scheinen (ins Gesicht); MED Spritze geben D; Stempel setzen auf A;vur emri Erschießungsbefehl m;ateşe vurmak etwas aufs Feuer stellen;ayağını (güm güm) yere vurmak mit dem Fuß (heftig) aufstampfen;dışarıya vurmak nach außen dringen;dişleri birbirine vurmak mit den Zähnen klappern;-in ateşi başına vurmuş fig er/sie spinnt;sola vurmak (nach) links abbiegen;-i şakaya vurmak ins Lächerliche ziehen A;-e yama vurmak einen Flicken aufsetzen auf A;-i zincire vurmak in Ketten legen A;vur aşağı tut yukarı nach langem Feilschen;vur abalıya immer auf die Kleinen -
15 yokuş
-
16 bir
I s1) Eins f\bir olmak sich zusammentun, sich verbünden2) iki/üç/dört günde \bir jeden zweiten/dritten/vierten TagII adj\bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek ( fam) lügen, dass sich die Balken biegen\bir çırpıda ( fam) auf einen Hieb, auf Anhieb, im Handumdrehen\bir el \bir eli yıkar, iki el \bir yüzü yıkar ( prov) eine Hand wäscht die andere\bir gecelik für eine Nacht\bir musibet bin nasihatten yeğdir ( prov) durch Schaden wird man klugo benim \bir tanem sie [o er] ist mein Ein und Alles2) \bir şey etwas\bir şey değil! nichts zu danken!, keine Ursache!, macht nichts!\bir şey söylemeden ohne etwas zu sagenbu bambaşka \bir şey das ist etwas ganz anderes3) \bir akşam/gün/sabah eines Abends/Tages/Morgensgünün \birinde eines Tagessaat \bir es ist ein Uhr4) \bir yanda(n) ..., \bir yanda(n) ... einerseits..., andererseits...\bir yanda(n) merak ediyorum, \bir yanda(n) korkuyorum einerseits bin ich neugierig, andererseits habe ich Angst davor5) ( herhangi) irgend\bir yerde irgendwodün çantamı \bir yere koydum gestern habe ich meine Tasche irgendwohin gestellt\bir deri bir kemik olmak ( fam) nur Haut und Knochen seinbunu \bir sen yapabilirsin nur du kannst das tun2) ( fam) malkafanı \bir işletsene! denk doch mal scharf nach!3) einmal\bir daha ( bir kez daha) noch einmal; ( olumsuz cümlede) nicht mehr\bir varmış, \bir yokmuş lit ( masallarda) es war einmal, es war keinmal\bir yağmur yağdı, \bir güneş açtı einmal regnete es, einmal schien die Sonne4) \bir aşağı \bir yukarı gezinmek/gitmek auf und ab schlendern/gehen\bir zamanlar einstmalsyerle \bir etmek dem Erdboden gleichmachen -
17 dolanmak
vi1) sich wickeln (-e um)2) wandernevin etrafında \dolanmak um das Haus herumgehen [o streifen]odada bir aşağı bir yukarı \dolanmak (ruhelos) im Zimmer auf und ab wandern3) ( araçla) herumfahren4) ( gelişigüzel gezmek) herumwandern -
18 gezinmek
vi1) schlendern; ( dolaşmak) bummelnbir aşağı bir yukarı \gezinmek auf und ab schlendernparkta \gezinmek durch den Park schlendern -
19 üç
-
20 volta
volta s1) naut\volta vurmak kreuzen; ( rüzgâra karşı) lavieren2) ( fam)\volta atmak [o vurmak] flanieren; ( bir aşağı bir yukarı gezinmek) auf und ab schlendern
- 1
- 2
См. также в других словарях:
aşağı yukarı — zf. 1) Bir baştan bir başa 2) Tama yakın, yaklaşık olarak Bu heykeli açmak için aşağı yukarı bir seneden beri münasip bir fırsat kollanıyordu. R. N. Güntekin Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller aşağı yukarı yürümek … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşağı yukarı yürümek — bir baştan bir başa yürümek … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşağı — is. 1) Bir şeyin alt bölümü, zir, yukarı karşıtı 2) Eğimli bir yerin daha alçak olan yeri 3) sf. Bir yere göre daha alçak yerde bulunan Aşağı katı, sakin ve daha sıcak olduğu için seçtik. A. Gündüz 4) sf. Bayağı, adi 5) sf., mec. Niteliği düşük,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yukarı — is. 1) Bir şeyin üst bölümü, fevk, aşağı karşıtı 2) mec. Yetkili kimse Emir yukarıdan, çaresiz kaldık. 3) sf. Benzerleri arasında üstte bulunan Yukarı kat. 4) sf., mec. Aşama, sınıf, makam bakımından ileride olan O bizden yukarı sınıftandı. 5) zf … Çağatay Osmanlı Sözlük
yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal — aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşağı (falan) yukarı — 1) (falan) bir kimsenin adının dilden düşürülmediğini, onun pek gözde olduğunu anlatan bir söz Adı erken yaşta şaire çıkmıştı. Şair aşağı, şair yukarı. H. Taner 2) (falan) bir hizmette çok kullanılan kişice, yakınma olarak kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık — iki karşıt ve aynı derecede sakıncalı durum karşısında karar verme zorluğunu anlatan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
beş aşağı beş yukarı — üç aşağı, beş yukarı … Çağatay Osmanlı Sözlük
üç aşağı beş yukarı — yaklaşık olarak, az bir farkla Üç aşağı beş yukarı anlaştık sayılır. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir aşağı bir yukarı — zf. amaçsız olarak gidip gelmeyi anlatan bir söz Karabibik tenha sokakta bir aşağı bir yukarı gezinmekteydi. N. Nâzım … Çağatay Osmanlı Sözlük
üç aşağı beş yukarı dolaşmak — kararsızlık içinde, düşünerek, bir karara varmaya çalışarak gezinmek … Çağatay Osmanlı Sözlük